30 Eylül 2012 Pazar

Yanılsama

Trenler, arabalar, otobüsler, kısaca taşıtlar geçer gider ve o taşıtların yolcusu olduğu gibi izleyeni de vardır, aynen giden olduğu kadar kalanın olduğu gibi. Birileri yere basıyordur ayağını ve bakıyordur gidenlere, birileri de oturuyordur ya da volta atıyordur belki de trenin pencerelerinden izlemektedir akıp gittiğini düşündüğü ama sabit kalan toprağı, şehri, ıvırı zıvırı. Diyalektik ya da ironik bir salaklık değil bu bahsi geçen. birileri bir şeyler düşünüyordur bir şeyler ya da birileri hakkında, onu dinleyen dalga geçiyordur kendi kendine. Biri bir şeyler düşünüyordur biri hakkında, o biri hiç haberdar değildir bundan. Biri haberdar olur onun hakkında düşünülenden belki umursar belki umursamaz ama düşler kendi düşündüğü birileri düşünüyor mudur, ne düşünüyordur diye kendi hakkında.

Birileri için sıfırsındır, bir başkası için çok şey. Bunun ne kadarı senle alakalıdır, ne kadarında ne kadar sen etkilisindir, sensindir. Muhabbet deyip geçemezsin buna. Herkes seni aynı tanıyamaz doğru, doğru da senin muhabbetin ne kadar senin olur bir başka kulakta? İletişimsiz de deyip geçemezsin buna. En iletişmemeye niyetli olduğun zaman seninle iletiştiğini sanan insanlara ne dersin, yalnızca senin iletişme anlayışın mı doğru, belki de o iyi anladı, anlaması gerektiği kadarını anladı, belki de anlayacak bir şey olmadığını düşündü, yoksaydı. Peki sen bundan bir şey anladın mı? Benim kafam hep karışıktır zaten.

“Beni bir kolejli kız anladı. O da yanlış anladı” vecizesinin sencesini edersin belki de. “Ben yanlış anlaşıldım”. Bu neden bir geçiştirme olmasın kabullenme içermeyen. Belki marazi bir yüzleşmeyle hepsinin aslında bir yanılsama olduğunu görebilir mi insan? Bunu görmeyi göze alabilir mi eğer anlaşılmak ya da anlaşılmamak yanılsamadan öte bir şey değilse aynen iletişmenin olduğu gibi.

Ya tarihin, değerlerin, ilişkilerin, ilişkilenmelerin ilişkilendirilmelerin, sevmelerin ve sevilmelerin, yalnızlığın sadece bir yanılsama olduğu gerçeği?

(Tartışılası not: İnsanları intihara çağırmanın devrimciliği. Örnek: İonesco.)

Peki anlaşabilir miyiz? Tüzükleşmiş, sıralanmış ve belirlenmiş kurallarla, hiç kağıda geçmemiş ama gözlerle tasdikli içkin yasalarla bir kan bağı grubundaki gibi, devletlerin cüsselerine paralel koydukları karşılıklı ağırlıkları gibi. Hep yapılan gibi. Uzlaşmacı. Bu yüzden bu kadar uzun sürdü ömrü çıkarcı yaşamın.

İletişime geçmiyor da ilişiyor muyuz birbirimize, soğuğun etkisini azaltmaya ya da süt veren memeye yapışmaya çalışan köpek yavruları gibi. Hep yapılan gibi. Faydacı. Bu yüzden bu kadar uzun sürdü ömrü çıkarcı yaşamın.

Peki anlaşmalı mıyız?

“Başka bir dünya mümkün”. Evet mümkün, ama o başka dünyaya başka bir yolla ulaşmakla, başka türlü olmakla.

İki ayrı yaşanan var. Senin kabuğunun içinde ve dışında. Ve her ikisini de net bir gözle göremezsin. Dışardaki girmiştir içine, doldurmuştur seni ve senin içini doldurana nasıl bakabilirsin dışardaki diye. Ve dışa çıkıp kendine bakmak söylemiyle mümkünsüz olandır, yine kendin dışardan bakarsın başkası olamadan. Ne 'ben'sindir artık ne de 'sen-siz'.

Belki de başka bir şey insan. 'Ben' ve 'biz' arasına sıkışmış, bir 'ben'e bir 'biz'e dalıp çıkan, her dalıp çıkışında kıvamlarını bozan hem tiner hem boya, 'ben' ve 'biz' arasına gerilmiş bir 'bez'.

Ne irfandır başkalarının dediği gibi kendini bilmek, ne de enseyi patlatmamak için bilmesi gereken kişinin. Kendini bilen, kendini bulan, yolunu da bulur.

“Gerçeğin ırmakları çamurludur kaynakları kuruysa da
Ve o denli çok çelişki deresi akar ki onlara,
Yollarını sürdürmeleri gerekir öyküyle.”
                                                   L. Byron/D. Juan

“Kirli şeylerden mi söz ediyorum? Bence işin en kötüsü bu değildir. Olgun olan, gerçeğin suyuna kirli olduğu zaman değil, sığ olduğu zaman girmeyi sevmez.”
                                                   Niçe/Zerdüşt

Hiç yorum yok: