Dilin bir iktidar aracı, hatta iktidarın en sadık aracı
olduğu sürekli ettiğimiz laflardan biridir. Kavramları kullanırken iktidarın
dili ile kol kola o alana nasıl da dahil olunulduğunu biliriz. Duyarlılıklara
göre ettiğiniz bir lafla hemen eleştiriyi bulabilirsiniz. Cinsel seçim, proje,
tasfiye, insan yerine adam, ideoloji, anarşistin Kürt’ü-Türk’ü. Liste böyle
devam eder. Bu sözcüklerden bir kısmı, kavramın içerdiği iktidar söylemini
sahiplenme dışında dile yapışmışlıktan dolayı edilir. Bahane olmasa da sebep
olarak düşünülebilir sanırım. Dile yapışanlar zamanla kişinin kullanmaktan
kurtulabileceği sözcüklerdir, algının içselleştirdiği kavramlar değil. Bazı
sözcükler de var ki dilden fazla algıya yapışmış kavramların sözcükleridir. Bu
kelime ve kavramlar kullananı sadece kullanımıyla iktidar taraftarı yapmaz
haliyle ama algısal sorunları gösterir. Kullanılacak ve kullanılmayacak
sözcükler listesi hazırlamanın da bir anlamı olmaz. Sözcüklerin ve kavramların
problemli varlıklarıyla ilgili bir tartışma, aktarım, eleştiri ortaya
konulmalıdır. Bu anarşiste iktidarı doğru anlayabilme, yöntemlerini iyi analiz
edebilme, algısını çözebilme, makinanın nasıl işlediğine dair sağlıklı bir
fikir edinebilmesine, hem kendi bedeninde hem de onun varlığında iktidara karşı
nasıl mücadeleler geliştirmesi gerektiğini bulmasına yardımcı olur ve devrim
oluşa dahil eder anarşist bireyi. Aksi halinde ise kullanılmayacak kelimeler
listesine sadık kalarak bir kukla dili konuşmaktan öteye gidemeyecektir.
Kavramlarla birlikte tartışılması gereken şey algı olmalı. Anarşizmler değil
anarşiyle alakalı bir algı tartışması.
Herkes gibi
(ya da bazıları gibi, bilemeyeceğim artık) benim de bir anarşist ağızda
duymaktan çok rahatsız olduğum kelimeler var. Kelime sonuçta, harflerin yan
yana gelmesiyle oluşan birkaç harf kümesi. Yerine başka bir şey önermiyorum.
Onu duymak yerine bir başkasını duymak çok bir şey değiştirmiyor benim için.
Derdim kelimenin çıkardığı seste değil çünkü. Anarşizan lafı bunlardan biri.
Bir başkası; anarşik. Bu kavramlar anarşinin değil anarşizmin alanına dahil.
Anarşi algısının atlanarak anarşizm algıları peşinde koşmaktan, formun,
yapının, şeklin algısına saplanıp kalmaktan dolayı oluşan bir algı bence bu.
Bir şeyi değil onu resmini sevmek gibi. Anarşizmin nedeninden çok nasılına
merak duymakla alakalı. Üslupçuluk bir çeşit. Ve bu üslupçuluk, anarşizmi de
kendi alanı dışına doğru sürüklüyor; devrimci alandan politikanın alanına.
Anarşik olan,
anarşizan oluş
Anarşistlerin
anarşist algıya dair eleştirisi daha çok anarşistin davranış, eyleyiş, tavır
alış ve söylemi üzerinden, gerek bireyin gerekse grupların pratik ve teorik
oluşları üzerine; anarşi ve anarşizme temas ettikleri noktadadır. Bu noktanın
–en azından kavramsal olarak- faydasız olduğunu düşünmüyorum. Ama anarşiyle
ilişkili olması özelliğiyle anarşist olmayanın üzerinden yapılan bir tahlil var
ki, kişisel/tek tek insanların zaman zaman ortaya koydukları eleştirileri
dışında Türkiye’de hak ettiği tartışma alanını bulamamış. Anarşik olan ve
anarşizan oluşlar bahsettiğim tahlil ve algı biçimini anlatıyor. Hem pratiği ve
teorisiyle anarşizm, hem de büyük anarşist vaizlerin eleştirileri, tahlilleri
ve öngörüleri kahrolası tarih sahnesinde şahsen hiç hazzetmediğim bir
müneccimlik sıfatını anarşiye yapıştırmakta. Bu olumsuz görüntü her ne kadar
anarşizmi entelektüel anlamda bir seçenek olarak bile görmeyi kabul etmese de,
devletçi sosyalist algının anarşi ve anarşizmi devrimci olanın vicdanı haline
getirip, onu yaramaz ama zeki, konuşması gereken yeri ve konuşma adabını bir
türlü öğrenemeyen huysuz bir yıkıcı sıfatıyla tarihsel sahnede sapmış bir
noktaya yerleştiriyor. Anarşizm, sosyalist tarih okumaları içinde bir çeşit
günah çıkarma, kendi “modern-postmodern” devrimci ya da muhalif politikalarına
çoğulcu/kapsayıcı bir vasıf kazandırma işlevi görmek noktasında hizmet ediyor.
Bu politik arenada kabul görebilecek hale gelen kavram ise “anarşizan” olarak
karşımıza çıkıyor. Stalinizmin katı devletçiliğinin beklenen neticeyi
vermemesi, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan gibi umut kırıklıkları, 60’larda
muhalif harekete geri dönülmez bir şekilde dahil olan “gündelik hayat” kavramı,
çevreci hareket ve feminizm gibi oluşların her türlü muhalif hareket içinde yer
bulmaya ve etkinliğini arttırmaya başlaması, katı hiyerarşik yapı dışında
görece sınırları incelmiş, daha yatay örgütlenmelerin ortaya çıkması bu
“anarşizan” kavramının gerek sol gerekse liberal örgütlülükler ve söylemler
tarafından kullanılmasının belki de zeminini hazırladı. Anarşizan, katı
kalıplar içinde nefes alamayan altkültürler ve yok sayılanlar için bir can
simidi halini alırken, dönüşmeye ve çağa ayak uydurmaya çalışan politika ve
ideoloji için de kendine yeni bir alan açma aracına dönüştü. Sinemadan
edebiyata, müzikten cinsel kimliklere, silahlı mücadeleye girişen eylem
gruplarından halk hareketlerine, kent algısı ve belediyecilikten kapitalizm
karşıtlığına pek çok alanda eski ve yorulmuş olan yapılara karşı çıkışın
formunun da oluşmasında önemli bir yeri oldu anarşizanın. Anarşist olmayan
hareketler için anarşizan, yenileşme, farklılaşma, dönüşme, işlevsizleşen
eskinin yıkılmasından fazlasını anlatmaz. Bu bizler için çok da problem
oluşturan ya da üzerinde fazlaca tartışmamız gereken bir konu değil haliyle. En
azından konu anarşist algı olduğu noktada. Anarşizan kavramı anarşist
olmayanların söylemi yanında anarşistlerin de dilinde çokça dolaşan bir kavram.
Bu kavramın kullanıldığı nokta ise yine anarşist olmayan hareketler ve
oluşların tahlilinde oluyor. Anarşist bir oluşu ya da ortaya çıkışı anlatmak
için anarşizan kavramını kullanmak zaten içinde bir eleştiri ya da beğenmeme,
eksik bulma halini taşıyor sanki; tam olarak anarşist bir hal alamama durumu,
yaklaşmış ama olmamış. Neyse ki hala anarşist oluşu anarşizan kavramıyla
açıklamaya çalışan birileri yok. Peki bir anarşistin, anarşist olmayan bir
oluşu anarşizan olarak tanımlaması ne manaya geliyor? Bu kavramın kullanılması,
öncesinde bir tahlili gerektiriyor. Bu kavramın sahip olduğu, taşıdığı bir de
hissi var. Sempati duyma, beğenme, takdir etme, onaylama taşıyor bir anarşistin
ağzında. Bir anarşist için anarşizan olan ne olabilir, neyi anarşizan olarak
tanımlayabilir? Anarşist olmayanların anarşizan tahlilinden çok da farklı değil
aslında anarşistin kullandığı anarşizan kavramı. Öncelik nedense yatay
örgütlenmeye yakınlığa veriliyor. Çoklu karar alma özelliği ve süreksizlik de
bir o kadar önem görüyor. Geç de olsa post yapısalcılığın memlekette politik
alana dahil olması rizomik olanı da en değerli noktaya yerleştirdi. Memlekette
erkin el değiştirdiği bir dönemde ayaklarla başların yer değiştirdiği
tartışılırken, kökler saplar da yerleşiksiz bir hali tartışmaya başladı;
anarşistler de anarşik kavramını sıkça kullanmaya. Türkiye’de Marksistler
Seattle’la başlayan dalgada otonomizmi keşfetti, burjuva çevreciler sivil
itaatsizliği, feministler Oidipus’un bir iktidar sorunu olduğunu, Kürtler
kolektivizmi, sosyalist aydınlar Delueze’u, liberal özgürlükçüler gündelik
hayatı; anarşist tahlil bunu anarşizan olarak ifade etti. Bu tahlilin
tartışmaya açık iki noktası var. Bunlardan biri tahlil edişte/edişinde, diğeri
de tahlil sonrası niyet/beklentide.
Bu anarşizan olanların anarşist
olana benzer/yakın olan hallerinin hepsi de formeldir.
Formları/yapıları/şekillerinde olan bir özellik tüm tartışmanın sebebini
oluşturan şey, yani kabuk. Anarşizmden bahsederken özgürlükten başka dogması
olmayan, kalıpları sımsıkı belirlenmemiş, yöntemleri, pratikleri, hayata geçiş
halleri onu hayata geçirenlerin koşul ve ihtiyaçlarına göre belirlenen, ne
geçmişten bugüne kalan koşulsuz kabullü vasiyetleri ne de bugünden geleceğe
biçilen misyonları olan, olduğu yerde ve anda varolup, ilerde saklı hayali bir
zaman için projeler sunmayan bir fikirden/oluştan/devrimci tavırlanıştan
bahsediyorsak hiçbir formu/yapıyı/şekli/biçimi de kendi başına anarşist kabul
edemeyiz. Böyle bir kabullenmeyiş söz konusuyken sadece formu üzerinden bir
şeyleri nasıl anarşizme benzerlik taşıdığını düşünerek anarşizan olarak ifade
edebiliriz?
Tahlildeki
sorundan daha büyük bir sorun ise tahlil sonrasında kendini gösteriyor.
Anarşizan olduğu belirlenenin anarşi ve anarşizm için ne gibi bir faydası ve
etkisi olabileceği üzerine beklenti ve hesaplar devreye girdiğinde. Anarşizan
olan karşısında/yanında nasıl şekil ve pozisyon almanın gerektiği sorusu bir şeyleri
anarşizan olarak ifade eden kişinin kaçınılmaz adresidir. Bunun politikaya ait
bir yer alış olduğu sanırım açık seçik ortada. Anarşizan özelliklere sahip
oluşların anarşizme evrilmesi beklentisi kendini hesapçı bir ilişki içinde
vareder. Bunun bir tür propaganda fırsatı olduğunu düşünmek bile ahlaklı bir
tavır olmaz. Anarşinin propagandasının onu hayata geçirmekten başka bir şey
olduğunu sanmak anarşisti politikanın alanına çeker. Anarşime yakınlığı
uzaklığı bir tarafa, anarşist olmayan muhalif grup ve oluşumlarla ortaklaşmak,
birlikte eylemek zaten tartışılmaya ihtiyaç duymayan bir gerçeklik ama
anarşizan olma özellikleriyle muhalif bir oluşa, birliktelik ve ortaklaşma
noktasında yakınlık duymak/öncelik vermek devrimci ahlakın getirdiği bir
birliktelik, eyleyiş/tavır alış sorumluluğu değil, sosyalist jargonla adam
kafalama çabasının algısıdır. Anarşizan bulunanın anarşist olana dönüşmesi
üzerine sahip olunan beklenti, içinde devletçi sosyalizmin reformist algısını
saklar. Süreç ve olgunlaşma kavramlarını sahiplenmese ve kullanmasa bile
beklentisi ve hesabı daha başka bir adresi göstermez.
Diyelim ki anarşizan
kavramı bahsettiğim politika algısından yoksun, son derece “iyi niyetli” bir
değerlendirmenin neticesinde kullanılsın. Anarşist olana yakınlık göstermesi
sebebiyle pratik ve oluşsal benzerlikleri anlatmak için kullanılsın. Bu durumda
da anarşist olanın (formun, örgütlenme biçiminin, eyleyiş tarzının, pratiğin
vs.) belirlenmiş bir kalıp olarak değer sisteminin merkezine yerleştiğini,
anarşi halinin o formun ortaya çıkmasına neden olduğu unutularak tek başına
formun kalıp haline getirildiğini fark etmek gerekir. Değer sisteminin
merkezine yerleşen form, sosyal ve toplumsal ilişkiler içindeki her türlü oluşu
kendini aslolan yerine koyarak değerlendirmeye giriyor demektir. Bu
formun/anarşist olanın tarihselleşmesi, bilimselleşmesi ve iktidar nesnesi
haline gelmesidir. Karşılaştırma/kıyaslama ilişkisi içinde anarşist olanın “öz”
konumuna yerleştirilmesi, onun uçuculuğunu, amorfluğunu, göçebeliğini, yataylığını
ortadan kaldırarak onu statikleşmiş, yerleşikleşmiş, hiyerarşik, kalın
duvarları olan bir yapıya dönüştürür. İktidar ilişkisi kendini sadece yukardan
aşağı bir görüntüde varetmez. Düz bir zemin üzerindeki yatay bir ilişkide de
iktidar mümkündür. Merkezkaçta ya da anaforda da hareketi/ilişkiyi belirleyen
bir odak vardır. Bir “öz” etrafında belirlenen her ilişki, temasları yatay olsa
bile iktidar ilişkisidir.