15 Haziran 2012 Cuma

Anarşizan anarşiye ait mi?



            Dilin bir iktidar aracı, hatta iktidarın en sadık aracı olduğu sürekli ettiğimiz laflardan biridir. Kavramları kullanırken iktidarın dili ile kol kola o alana nasıl da dahil olunulduğunu biliriz. Duyarlılıklara göre ettiğiniz bir lafla hemen eleştiriyi bulabilirsiniz. Cinsel seçim, proje, tasfiye, insan yerine adam, ideoloji, anarşistin Kürt’ü-Türk’ü. Liste böyle devam eder. Bu sözcüklerden bir kısmı, kavramın içerdiği iktidar söylemini sahiplenme dışında dile yapışmışlıktan dolayı edilir. Bahane olmasa da sebep olarak düşünülebilir sanırım. Dile yapışanlar zamanla kişinin kullanmaktan kurtulabileceği sözcüklerdir, algının içselleştirdiği kavramlar değil. Bazı sözcükler de var ki dilden fazla algıya yapışmış kavramların sözcükleridir. Bu kelime ve kavramlar kullananı sadece kullanımıyla iktidar taraftarı yapmaz haliyle ama algısal sorunları gösterir. Kullanılacak ve kullanılmayacak sözcükler listesi hazırlamanın da bir anlamı olmaz. Sözcüklerin ve kavramların problemli varlıklarıyla ilgili bir tartışma, aktarım, eleştiri ortaya konulmalıdır. Bu anarşiste iktidarı doğru anlayabilme, yöntemlerini iyi analiz edebilme, algısını çözebilme, makinanın nasıl işlediğine dair sağlıklı bir fikir edinebilmesine, hem kendi bedeninde hem de onun varlığında iktidara karşı nasıl mücadeleler geliştirmesi gerektiğini bulmasına yardımcı olur ve devrim oluşa dahil eder anarşist bireyi. Aksi halinde ise kullanılmayacak kelimeler listesine sadık kalarak bir kukla dili konuşmaktan öteye gidemeyecektir. Kavramlarla birlikte tartışılması gereken şey algı olmalı. Anarşizmler değil anarşiyle alakalı bir algı tartışması.
            Herkes gibi (ya da bazıları gibi, bilemeyeceğim artık) benim de bir anarşist ağızda duymaktan çok rahatsız olduğum kelimeler var. Kelime sonuçta, harflerin yan yana gelmesiyle oluşan birkaç harf kümesi. Yerine başka bir şey önermiyorum. Onu duymak yerine bir başkasını duymak çok bir şey değiştirmiyor benim için. Derdim kelimenin çıkardığı seste değil çünkü. Anarşizan lafı bunlardan biri. Bir başkası; anarşik. Bu kavramlar anarşinin değil anarşizmin alanına dahil. Anarşi algısının atlanarak anarşizm algıları peşinde koşmaktan, formun, yapının, şeklin algısına saplanıp kalmaktan dolayı oluşan bir algı bence bu. Bir şeyi değil onu resmini sevmek gibi. Anarşizmin nedeninden çok nasılına merak duymakla alakalı. Üslupçuluk bir çeşit. Ve bu üslupçuluk, anarşizmi de kendi alanı dışına doğru sürüklüyor; devrimci alandan politikanın alanına.


Anarşik olan, anarşizan oluş

            Anarşistlerin anarşist algıya dair eleştirisi daha çok anarşistin davranış, eyleyiş, tavır alış ve söylemi üzerinden, gerek bireyin gerekse grupların pratik ve teorik oluşları üzerine; anarşi ve anarşizme temas ettikleri noktadadır. Bu noktanın –en azından kavramsal olarak- faydasız olduğunu düşünmüyorum. Ama anarşiyle ilişkili olması özelliğiyle anarşist olmayanın üzerinden yapılan bir tahlil var ki, kişisel/tek tek insanların zaman zaman ortaya koydukları eleştirileri dışında Türkiye’de hak ettiği tartışma alanını bulamamış. Anarşik olan ve anarşizan oluşlar bahsettiğim tahlil ve algı biçimini anlatıyor. Hem pratiği ve teorisiyle anarşizm, hem de büyük anarşist vaizlerin eleştirileri, tahlilleri ve öngörüleri kahrolası tarih sahnesinde şahsen hiç hazzetmediğim bir müneccimlik sıfatını anarşiye yapıştırmakta. Bu olumsuz görüntü her ne kadar anarşizmi entelektüel anlamda bir seçenek olarak bile görmeyi kabul etmese de, devletçi sosyalist algının anarşi ve anarşizmi devrimci olanın vicdanı haline getirip, onu yaramaz ama zeki, konuşması gereken yeri ve konuşma adabını bir türlü öğrenemeyen huysuz bir yıkıcı sıfatıyla tarihsel sahnede sapmış bir noktaya yerleştiriyor. Anarşizm, sosyalist tarih okumaları içinde bir çeşit günah çıkarma, kendi “modern-postmodern” devrimci ya da muhalif politikalarına çoğulcu/kapsayıcı bir vasıf kazandırma işlevi görmek noktasında hizmet ediyor. Bu politik arenada kabul görebilecek hale gelen kavram ise “anarşizan” olarak karşımıza çıkıyor. Stalinizmin katı devletçiliğinin beklenen neticeyi vermemesi, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan gibi umut kırıklıkları, 60’larda muhalif harekete geri dönülmez bir şekilde dahil olan “gündelik hayat” kavramı, çevreci hareket ve feminizm gibi oluşların her türlü muhalif hareket içinde yer bulmaya ve etkinliğini arttırmaya başlaması, katı hiyerarşik yapı dışında görece sınırları incelmiş, daha yatay örgütlenmelerin ortaya çıkması bu “anarşizan” kavramının gerek sol gerekse liberal örgütlülükler ve söylemler tarafından kullanılmasının belki de zeminini hazırladı. Anarşizan, katı kalıplar içinde nefes alamayan altkültürler ve yok sayılanlar için bir can simidi halini alırken, dönüşmeye ve çağa ayak uydurmaya çalışan politika ve ideoloji için de kendine yeni bir alan açma aracına dönüştü. Sinemadan edebiyata, müzikten cinsel kimliklere, silahlı mücadeleye girişen eylem gruplarından halk hareketlerine, kent algısı ve belediyecilikten kapitalizm karşıtlığına pek çok alanda eski ve yorulmuş olan yapılara karşı çıkışın formunun da oluşmasında önemli bir yeri oldu anarşizanın. Anarşist olmayan hareketler için anarşizan, yenileşme, farklılaşma, dönüşme, işlevsizleşen eskinin yıkılmasından fazlasını anlatmaz. Bu bizler için çok da problem oluşturan ya da üzerinde fazlaca tartışmamız gereken bir konu değil haliyle. En azından konu anarşist algı olduğu noktada. Anarşizan kavramı anarşist olmayanların söylemi yanında anarşistlerin de dilinde çokça dolaşan bir kavram. Bu kavramın kullanıldığı nokta ise yine anarşist olmayan hareketler ve oluşların tahlilinde oluyor. Anarşist bir oluşu ya da ortaya çıkışı anlatmak için anarşizan kavramını kullanmak zaten içinde bir eleştiri ya da beğenmeme, eksik bulma halini taşıyor sanki; tam olarak anarşist bir hal alamama durumu, yaklaşmış ama olmamış. Neyse ki hala anarşist oluşu anarşizan kavramıyla açıklamaya çalışan birileri yok. Peki bir anarşistin, anarşist olmayan bir oluşu anarşizan olarak tanımlaması ne manaya geliyor? Bu kavramın kullanılması, öncesinde bir tahlili gerektiriyor. Bu kavramın sahip olduğu, taşıdığı bir de hissi var. Sempati duyma, beğenme, takdir etme, onaylama taşıyor bir anarşistin ağzında. Bir anarşist için anarşizan olan ne olabilir, neyi anarşizan olarak tanımlayabilir? Anarşist olmayanların anarşizan tahlilinden çok da farklı değil aslında anarşistin kullandığı anarşizan kavramı. Öncelik nedense yatay örgütlenmeye yakınlığa veriliyor. Çoklu karar alma özelliği ve süreksizlik de bir o kadar önem görüyor. Geç de olsa post yapısalcılığın memlekette politik alana dahil olması rizomik olanı da en değerli noktaya yerleştirdi. Memlekette erkin el değiştirdiği bir dönemde ayaklarla başların yer değiştirdiği tartışılırken, kökler saplar da yerleşiksiz bir hali tartışmaya başladı; anarşistler de anarşik kavramını sıkça kullanmaya. Türkiye’de Marksistler Seattle’la başlayan dalgada otonomizmi keşfetti, burjuva çevreciler sivil itaatsizliği, feministler Oidipus’un bir iktidar sorunu olduğunu, Kürtler kolektivizmi, sosyalist aydınlar Delueze’u, liberal özgürlükçüler gündelik hayatı; anarşist tahlil bunu anarşizan olarak ifade etti. Bu tahlilin tartışmaya açık iki noktası var. Bunlardan biri tahlil edişte/edişinde, diğeri de tahlil sonrası niyet/beklentide.
Bu anarşizan olanların anarşist olana benzer/yakın olan hallerinin hepsi de formeldir. Formları/yapıları/şekillerinde olan bir özellik tüm tartışmanın sebebini oluşturan şey, yani kabuk. Anarşizmden bahsederken özgürlükten başka dogması olmayan, kalıpları sımsıkı belirlenmemiş, yöntemleri, pratikleri, hayata geçiş halleri onu hayata geçirenlerin koşul ve ihtiyaçlarına göre belirlenen, ne geçmişten bugüne kalan koşulsuz kabullü vasiyetleri ne de bugünden geleceğe biçilen misyonları olan, olduğu yerde ve anda varolup, ilerde saklı hayali bir zaman için projeler sunmayan bir fikirden/oluştan/devrimci tavırlanıştan bahsediyorsak hiçbir formu/yapıyı/şekli/biçimi de kendi başına anarşist kabul edemeyiz. Böyle bir kabullenmeyiş söz konusuyken sadece formu üzerinden bir şeyleri nasıl anarşizme benzerlik taşıdığını düşünerek anarşizan olarak ifade edebiliriz?
            Tahlildeki sorundan daha büyük bir sorun ise tahlil sonrasında kendini gösteriyor. Anarşizan olduğu belirlenenin anarşi ve anarşizm için ne gibi bir faydası ve etkisi olabileceği üzerine beklenti ve hesaplar devreye girdiğinde. Anarşizan olan karşısında/yanında nasıl şekil ve pozisyon almanın gerektiği sorusu bir şeyleri anarşizan olarak ifade eden kişinin kaçınılmaz adresidir. Bunun politikaya ait bir yer alış olduğu sanırım açık seçik ortada. Anarşizan özelliklere sahip oluşların anarşizme evrilmesi beklentisi kendini hesapçı bir ilişki içinde vareder. Bunun bir tür propaganda fırsatı olduğunu düşünmek bile ahlaklı bir tavır olmaz. Anarşinin propagandasının onu hayata geçirmekten başka bir şey olduğunu sanmak anarşisti politikanın alanına çeker. Anarşime yakınlığı uzaklığı bir tarafa, anarşist olmayan muhalif grup ve oluşumlarla ortaklaşmak, birlikte eylemek zaten tartışılmaya ihtiyaç duymayan bir gerçeklik ama anarşizan olma özellikleriyle muhalif bir oluşa, birliktelik ve ortaklaşma noktasında yakınlık duymak/öncelik vermek devrimci ahlakın getirdiği bir birliktelik, eyleyiş/tavır alış sorumluluğu değil, sosyalist jargonla adam kafalama çabasının algısıdır. Anarşizan bulunanın anarşist olana dönüşmesi üzerine sahip olunan beklenti, içinde devletçi sosyalizmin reformist algısını saklar. Süreç ve olgunlaşma kavramlarını sahiplenmese ve kullanmasa bile beklentisi ve hesabı daha başka bir adresi göstermez.
            Diyelim ki anarşizan kavramı bahsettiğim politika algısından yoksun, son derece “iyi niyetli” bir değerlendirmenin neticesinde kullanılsın. Anarşist olana yakınlık göstermesi sebebiyle pratik ve oluşsal benzerlikleri anlatmak için kullanılsın. Bu durumda da anarşist olanın (formun, örgütlenme biçiminin, eyleyiş tarzının, pratiğin vs.) belirlenmiş bir kalıp olarak değer sisteminin merkezine yerleştiğini, anarşi halinin o formun ortaya çıkmasına neden olduğu unutularak tek başına formun kalıp haline getirildiğini fark etmek gerekir. Değer sisteminin merkezine yerleşen form, sosyal ve toplumsal ilişkiler içindeki her türlü oluşu kendini aslolan yerine koyarak değerlendirmeye giriyor demektir. Bu formun/anarşist olanın tarihselleşmesi, bilimselleşmesi ve iktidar nesnesi haline gelmesidir. Karşılaştırma/kıyaslama ilişkisi içinde anarşist olanın “öz” konumuna yerleştirilmesi, onun uçuculuğunu, amorfluğunu, göçebeliğini, yataylığını ortadan kaldırarak onu statikleşmiş, yerleşikleşmiş, hiyerarşik, kalın duvarları olan bir yapıya dönüştürür. İktidar ilişkisi kendini sadece yukardan aşağı bir görüntüde varetmez. Düz bir zemin üzerindeki yatay bir ilişkide de iktidar mümkündür. Merkezkaçta ya da anaforda da hareketi/ilişkiyi belirleyen bir odak vardır. Bir “öz” etrafında belirlenen her ilişki, temasları yatay olsa bile iktidar ilişkisidir.