19 Temmuz 2012 Perşembe

İspanya’yı Hatırlamak




Gayet mantıklı beyinler insanların tepesinde onların nasıl yaşaması gerektiğini düzenleyen bir iktidarın var olmadığı durumda o insanların birbirlerini boğazlayacağına yürekten inanırlar. İnsan insanın kurdudur diyen liberali, halk ipinden tutulup çekilmesi gereken bir sürüdür diyen faşisti, kitleler programlanmış bir yolda disiplin içinde yürütülmedikçe karşıdevrimcileşirler diyen devletçi sosyalisti bileştiren nokta da insanlığa karşı olan bu inançsızlıklarıdır. Bu noktada komiğe biraz da olsa yaklaşabilecek tek şey ise hepsinin de anarşizmi ve anarşistleri insan özündeki iyiye olan bağlılıkla yaftalamaları. Bu yaftalama anarşi hakkındaki cehaletlerinden mi yoksa insan özündeki bir kötülüğe inançlarını saklamaya çalıştıklarından mı kaynaklanıyor bilemiyorum. Sonuçta yine ortaklaştıkları davranış biçimi olan -politikaya dair olan- dezenformasyon bu sadece, sebebi her neyse artık. Anarşi temelde bir insan özü üzerinden kurgulamaz hayatı. İnsan özüne de inanmaz. O bir felsefi düşünce ya da bir teori de değildir. Devrim olmuş bir İspanyol yoldaşın dediği gibi “bir yaşama yoludur” anarşi. Devrimin bir ilişkilenme biçimi, hayatı tüm noktalarında özgürleştirme çabası olduğunu bilir anarşist. İspanya devrimi romantik bir nostaljiden öte, anarşist için bu noktada önemlidir. 3 milyon insanın kendi inisiyatifleriyle özgürlükçü komünizmi, devlet, polis, din adamları, liderler, partiler ve orduları olmadan hayata geçirebilmelerinin hikayesidir İspanya devrimi. Ve anarşiye olan inancımı, devrime olan umudumu daha da arttıran şey bu 3 milyon insanın belki de çoğunluğunun anarşist olmamasıdır, olmasına gerek de olmamasıdır. İspanya devrimi herkes için başka bir şey ifade ediyor olabilir. Beni heyecanlandıran şey ise özgürlük arzusu içinde, yıllardır köleliğe maruz bırakılan bir toplumun yeni efendilere ihtiyaç duymadan efendiliği ortadan kaldırabilme gücü gösterebilmeleridir. Karşıdevrim ve faşist saldırılar karşısında devrim kaybettikten sonra geri dönen patronlar bıraktıkları fabrikaların eskisinden daha iyi işler bir hale geldiğini ve stokların hiç olmadığı kadar dolu olduğunu gördüklerinde şaşırmış olmalılar. Neresi şaşırtıcıysa artık. Daha işlevsel ve sağlıklı üreten bir hale getirilen makinelerin Franco kuvvetleri tarafından parçalanması da bir o kadar şaşırtıcı değil. Özgür bir toplumun yaratıcılığının delilleri ortadan kaldırılmalıydı tabii. Devletsiz bir toplumun neler başarabileceğini hafızalardan silmesi gerekliydi devletin. İspanya devrimi bu yüzden hatırlanması ve hatırlatılması gereken bir ‘an’dır. Özgürlüğün toplumsal bir arzu haline geldiğinde o toplumun neler başarabileceğinin hatırlanmasıdır İspanya devrimini hatırlamak. Tarihsel istatistik ilk kadın bakanın koltuğa oturduğu zaman diye işleyebilir kitaplarına ama o koltuğa homurdana homurdana oturan yoldaşın tarihe attığı kazıktır belki de. Stanilist ya da Troçkist sekterliğin eleştirisi değil, bugün için İspanya devrimi özgürleşmeyi hayatına ve hayata dahil etmeyi beceremeyen her anarşistin suratına inen bir tokattır. Tarih ders alınacak bir şey değil, esinlenecek bir eski andır. Kimsenin ışığında yürümek için değil, arzularından şevk alabilmek için hatırlanmalıdır İspanya.