Gayet mantıklı beyinler
insanların tepesinde onların nasıl yaşaması gerektiğini düzenleyen bir
iktidarın var olmadığı durumda o insanların birbirlerini boğazlayacağına
yürekten inanırlar. İnsan insanın kurdudur diyen liberali, halk ipinden tutulup
çekilmesi gereken bir sürüdür diyen faşisti, kitleler programlanmış bir yolda
disiplin içinde yürütülmedikçe karşıdevrimcileşirler diyen devletçi sosyalisti
bileştiren nokta da insanlığa karşı olan bu inançsızlıklarıdır. Bu noktada
komiğe biraz da olsa yaklaşabilecek tek şey ise hepsinin de anarşizmi ve
anarşistleri insan özündeki iyiye olan bağlılıkla yaftalamaları. Bu yaftalama
anarşi hakkındaki cehaletlerinden mi yoksa insan özündeki bir kötülüğe
inançlarını saklamaya çalıştıklarından mı kaynaklanıyor bilemiyorum. Sonuçta
yine ortaklaştıkları davranış biçimi olan -politikaya dair olan- dezenformasyon
bu sadece, sebebi her neyse artık. Anarşi temelde bir insan özü üzerinden
kurgulamaz hayatı. İnsan özüne de inanmaz. O bir felsefi düşünce ya da bir
teori de değildir. Devrim olmuş bir İspanyol yoldaşın dediği gibi “bir yaşama
yoludur” anarşi. Devrimin bir ilişkilenme biçimi, hayatı tüm noktalarında
özgürleştirme çabası olduğunu bilir anarşist. İspanya devrimi romantik bir
nostaljiden öte, anarşist için bu noktada önemlidir. 3 milyon insanın kendi
inisiyatifleriyle özgürlükçü komünizmi, devlet, polis, din adamları, liderler,
partiler ve orduları olmadan hayata geçirebilmelerinin hikayesidir İspanya
devrimi. Ve anarşiye olan inancımı, devrime olan umudumu daha da arttıran şey
bu 3 milyon insanın belki de çoğunluğunun anarşist olmamasıdır, olmasına gerek
de olmamasıdır. İspanya devrimi herkes için başka bir şey ifade ediyor
olabilir. Beni heyecanlandıran şey ise özgürlük arzusu içinde, yıllardır
köleliğe maruz bırakılan bir toplumun yeni efendilere ihtiyaç duymadan
efendiliği ortadan kaldırabilme gücü gösterebilmeleridir. Karşıdevrim ve faşist
saldırılar karşısında devrim kaybettikten sonra geri dönen patronlar
bıraktıkları fabrikaların eskisinden daha iyi işler bir hale geldiğini ve
stokların hiç olmadığı kadar dolu olduğunu gördüklerinde şaşırmış olmalılar. Neresi
şaşırtıcıysa artık. Daha işlevsel ve sağlıklı üreten bir hale getirilen makinelerin
Franco kuvvetleri tarafından parçalanması da bir o kadar şaşırtıcı değil. Özgür
bir toplumun yaratıcılığının delilleri ortadan kaldırılmalıydı tabii. Devletsiz
bir toplumun neler başarabileceğini hafızalardan silmesi gerekliydi devletin.
İspanya devrimi bu yüzden hatırlanması ve hatırlatılması gereken bir ‘an’dır. Özgürlüğün
toplumsal bir arzu haline geldiğinde o toplumun neler başarabileceğinin
hatırlanmasıdır İspanya devrimini hatırlamak. Tarihsel istatistik ilk kadın
bakanın koltuğa oturduğu zaman diye işleyebilir kitaplarına ama o koltuğa homurdana
homurdana oturan yoldaşın tarihe attığı kazıktır belki de. Stanilist ya da
Troçkist sekterliğin eleştirisi değil, bugün için İspanya devrimi özgürleşmeyi
hayatına ve hayata dahil etmeyi beceremeyen her anarşistin suratına inen bir
tokattır. Tarih ders alınacak bir şey değil, esinlenecek bir eski andır.
Kimsenin ışığında yürümek için değil, arzularından şevk alabilmek için
hatırlanmalıdır İspanya.