18 Şubat 2014 Salı

Sayın Bayan Bir Sorun Var

Resmi malumat bize bir topluluğun biraradalığının koşullarından ya da göstergelerinden birinin de dil olduğunu mini mini yavrucakken öğretmişti. Ortak kültür adıyla da tepeye konduruverir bunu. Ama gayri resmi algı ve deneyim içinde, kültür denilen şeyin ağırlıkla onu kurgulayan iktidara ait, onun projesi olduğunu öğrendik. Dil de iktidarın kurguladığı kültürün bir parçası, silahı olarak bu projeye dahil olur. Erke tehdit oluşturan unsurları dilden defeder, yeni kavramları ekler. Dönüştürebildiğini dönüştürür, dönüştüremediğini ya manipüle eder ya da karikatürize. İktidarın esnemek zorunda kaldığı dönemlerde dil de esner. Esnemesi içine alarak, resmiyet kazandırarak gerçekleşir. Dayatılan üstkültüre karşı muhalif/yıkıcı bir şekilde ortaya çıkan altkültür dışında, ortaklaşamamış ve uzlaşamamış olsa da muhalif/yıkıcı/karşı olmayan, elit üstkültürün görece içekapalı, belirlenmiş bir alan/mekan/habitata ait olmasının kaçınılmaz sonucu (hegomonik kültürün çelişkisi/kültürel projelendirmenin iş kazası/istatistiğin kabul edilebilir hata payı/savaşın kaçınılmaz kaybı vs. vs.) olan bir altkültür daha vardır. Bu kültür de üstkültürü oluşturan/kurgulayan egemenin üretimidir. Hakim kültürün değerini gösteren, kıyasın varlığını mümkün kılan çeper kültürüdür bu. Muhalif/yıkıcı altkültürün oluşumu rağmen/karşın iken, bu altkültür resmi kültürle beraber, ondan dolayı; gerilim temelli olmaktan çok etki temellidir. Gayri resmi görüntüsüyle hakim kültür tarafından dışlanmasına rağmen resmi kültürün bir anlamda yan ürünüdür. Yan ürün olan altkültür zaman içinde evrilerek/dönüşerek resmi kültüre karşı muhalif ve yıkıcı bir özellik kazanması mümkünse de ortaya çıkışının muhalif bir yanı yoktur. Egemen üretimi olan bu iki kültür arasında bir rekabet vardır. Bu rekabet egemen tarafından belirlendiği için aynı zamanda hiyerarşik bir iletişim aracı olma görevini de üstlenir. Belirlenen dil tek bir bütünün iki parçası olarak her iki kültürde rol ve kimlikleri de belirler. Sosyal temasın değiştiği, içiçeliğin arttığı, ekonomik farklılıkların azaldığı anda da altkültürün üstkültüre teması başlar. Egemenin belirlediği dilin iki farklı kullanımı karşılaşır. Üstkültürün alanına dahil olan altkültür eklemlenebilmek amacıyla üstdile de niyetlenir, yanaşır. Şehirli köylü ilişkisi bu iletişim haliyle dil düşmanına gözlemde derin hazlar sunar. Şehirli olmaya karar veren köylünün dilinde -en azından kendi adıma- haz verici olan iki biçim ortaya çıkar. Köylü derken şehirde pek çok kentli kadar eski olan mahallelileri de kastediyorum. Kentli dilinin elitliğine karşı oluşan mahalleliye ait argo ve jargon bunlardan biridir. Sadece elitizm karşıtlığı değildir tabii argo ve jargonu oluşturan. Bir topluluk dili olmakla beraber çoğunlukla korunmak amacı ile de kullanılır. Kanunla ve egemenle dertli her topluluk sürekli değişen bir dile de ihtiyaç duyar. Argo ve jargonun resmi dille olan ilişkisinde bir çeşit taşlama söz konusudur. Ama birbirleriyle temas etmelerine, ortak kavram ve kelimeleri birbirinden farklı anlam ve sebeplerle kullanmalarına rağmen argo ve jargonun resmi dile/üstdile hakim olması söz konusu değildir. Bir dildeki övünme sözcüğü diğerinde yerme ve dalga geçme amacıyla kullanılsa da, diğer dildeki kullanımının üstüne çıkmaz. Topkapı ve Beyoğlu argosu artık ortadan kalkmaya başlamış olsa da bu özelliklerdeki dillerdir. Şehirde yaşayan mahalleli dışında bir de taşradan göçenlerin kentlilerle dil vasıtasıyla kuruduğu bir ilişkilenme biçimi daha var. Elitist kültürün varlığının kaçınılmaz sonucu olan altkültüre örnek oluşturan da bu göçmen kültürü, arabesk kültürdür. Kendi topluluk hayatlarını kurmaları göçmen oldukları için daha sıkıntılı ve acele olduğu için dil konusunda yaşadıkları çatışma çok daha farklı oldu. Elit dille olan ilişkileri jargonun taşlamasından başka sonuçlar doğurdu. Göçün kendinden bir eklemlenme çabası olduğunu da göz önünde tutarak,  ilişkilenme amaçlı iletişimde de aynı eklemlenmeyi denedi göçmen. Burada netice taşlamadan çok groteski oluşturdu. Elitin diline eklemlenmeye çalışarak elitin dilini deforme etmek. Amaç bu olmasa da netice bu oldu. Yanlış ve yersiz kullanılan birçok kavram ve kelime kentlinin hor görmesi ve eğlencesi olarak muhabbet mezesi haline getirdi arabesk göçmen dilini. Ama o sözlükte bir kelime var ki groteskleşmeyi de geçerek absürde ulaştırdı dili: Bayan. 60-70 sene önce süslü davetiyelere yazılan bilmem kimin önündeki sayın bayan, dolmuşta para uzatmak için kullanılan bağyana teslim oldu. Altkültürün üstkültüre egemen oluşunun örneğidir bayan. Sadece kelimeyi deforme etme becerisi ile değil. Üstkültürü kendi kavramına yabancılaştırabilmesi becerisi ile. Kendine de yabancılaştığının göstergesidir bu aynı zamanda. Kültürün üstlüğünün/üstünlüğünün geçersizleştiğinin ispatıdır. Kendi kavramına karşı savaşan bir dil komedi için uygun bir dildir. Kendini bilmeyen bir üstün de olur muymuş, ahahaha. Kesinlikle ahlakçı ama terbiyesiz bir anarşist olarak iktidarlar arasında bir seçim yapacak değilim ama gideni davulla zurnayla, kuyruğuna teneke bağlayarak uğurlamak, geleni de sopayla karşılamak da benim eğlencem. Bayan kavramı değişen iktidarın kültürdeki yansımalarından biri sadece. Sevgili Çehov’u anmadan yapamayacağım. Onu komedi yazmaya iten de bu bence. Klasik parantezi içinde geçen yazarlar arasında bugün memlekete en münasip oyunlar onda. Birileri bok etmeden sahnelese de artık katıla katıla gülsek. Kendine yabancılaşan iktidar giderayak komedi olur. Alzheimer olmuş bir kültür haline gelir. Hakim oluşun ona hediyesi olan atıllığı o denli artmıştır ki, kendi kurguları örümcek ağı gibi sarmıştır tahtını. Kendi kendini bağlar, elini kaldıramaz. En ufak mücadelesi kendi bağlarını koparan bir harekete mecbur eder onu. Kendi ağına yakalanmış bir örümcek. Ne ağ örme yeteneği kalmış ne de ağda hareket etme yeteneği. Savaşabilmek için düşmanının alanına girmek zorunda. Kendi terk ettiği alanlardan başka bir yer de değil düşman toprakları. Kendi varettiği alanlar. Kendini incitmeden vurabileceği bir darbe de yok. Çırpındıkça batıyor. Kendi diline saldırıyor. Bir dil düşmanı için bu bile büyük bir orgazmken, bunla yetinmeyen üstkültür bana hazların benim için daha bitmediğini söylüyor. Bayan lafına hep uyuzdum. Bu memlekette kadını kıyafetle kişiliksizleştirmek türbanla başlayan bir şey değil. Bayan bana cumhuriyet balolarında başlarında şapkalar, erlerinin statülerinin göstergesi olan, süs köpeği kılıklı salon hanımefendilerini hatırlatır. Osmanlıdan beri devam eden bir feminist hareketi baltalayan, bunla da yetinmeyip feminizmi ezmeyi kendine görev edinen, kadın yazarların gazetelerde yer almalarını engelleyen eril kafanın kavramıydı bayan. Bayana uyuz olacaksak, rica ediyorum buradan başlayalım. O ana kadar bayan lafını kullanmakta inat etmeyi öneriyorum. Olmadı ben kendi kendime eğlenmeye devam ederim.
21 Ocak 2011