1 Mart 2016 Salı

kış masalı

çok çok zaman önce, çok çok uzak bir diyarda yaşayan bir topluluk varmış. dört bir yanı yüksek dağlarla çevrili bir yurtta yaşarlarmış. ayaklarının altında yemyeşil bir örtüyle kaplı verimli topraklar yatar, yüksek dağlardan akıp gelen dereler kaynaşırmış. kayalarla kaplı duvarlar halinde etraflarını saran dağlar yurtlarını bir vahaya çeviren ve onları doğanın bir hediyesi olarak sarıp sarmalayan kollar gibiymiş. öyle yükseklermiş ki pamuktan bir şapka gibi hiç eksik olmazmış başlarındaki bulutlar. vadide alınan hiçbir nefesin oradan ayrılmasına izin vermez, yükselip dağılmaya çalışanlar zirvelere ulaştığında kayaların öpüşleriyle yağmur olur, geri dönermiş ayaklarının altına, başlarının üstüne. çatılarda tıkırtı, ateş üstünde fısırtı olurlarmış.

az çalışıp bol konuşurmuş burada insanlar. uykuları da uzun uzunmuş, gezintileri de. dereleri balık, bahçeleri meyve doluymuş.

zevke, sefaya, düşünmeye çok önem verirlermiş. gözleri her daim her maddenin peşindeymiş. bulutsuz gecelerde yıldızları, rüzgarlı günlerde otların salınışını, böceklerin muhabbetini, kuşların şakımasını izlerlermiş. sırların peşine düşer olmuşlar. gözün hemen göremediğini gördüklerinde görmeyi düşünmeye başlamışlar. gören nedir, görülen kimedir onu sormuşlar. görmeyi anlayıp baktıkça gördüklerini anlatmaya girişmişler. dilin hemen anlatamadığını anladıklarında da dile dertlenir olmuş, dili dinlemeye koyulmuşlar. dil nedir, neye bağlanmıştır, neye bağlar sormuşlar. sözü düşünüp lafa soyunmuşlar. masalcı olmuşlar.

dağlar kış geldiğinde onları saran kayalarının ardından içlerine girmeye çalışan soğuk rüzgarları sert bir uğultuya çevirirmiş. kapılarına dayanan devlerin homurtuları gibiymiş. kış masalları olmuşlar. ellerinde koca balyozlarla dağları aşmaya çalışan ama koruyucu kaya kolları gevşetip içeri girmeyi başaramayan kış devleri. vadiler onların homurtularını taşırmış kış boyunca vahaya. iç titreten nefesleri ulaşır, tüyleri dikermiş havaya. dağların zirveleri karla kaplanırmış ama ne soğuk kış ne de kıtlık onları aşıp yanlarına ulaşamazmış. baharda devler kapılarından elleri boş gerisin geri geldikleri o uğursuz diyarlarına dönerlermiş.

devlerin gidişinden sonra periler gelirmiş. küçücük kanatlarının çırpınışları teni okşayan bir nefes olurmuş. devlerin ve perilerin masallarını anlatmışlar yıllar yılı.

anlattıkları masallar kısalır olmuş. söz söyleme becerileri arttıkça sözler azalır olmuş. daha az ama daha çok söylemeye başlamışlar. kulak duyar olmuş, incelmişler.

her olanı anlamak, her görünene bakmak, her sesi duymak, her duyulanı dinlemek isteyen topluluk bilmeye doyamaz olmuş, onları sarıp sarmalayan dağları düşlemeye başlamışlar. tırmanmış, dokunmuş, oturmuşlar onda. ondan parçalar alıp kayaları gözlemişler. onu kullanmış, onunla oynamışlar. ona şekil vermişler. kayaya dokundukça onun dokunuşa cevap verdiğini görmüşler, bunu görünce de dokunuşu merak etmişler. ellerini tanımışlar. elleri tanıdıkça şekil vericiliğini görmüşler. elin şekil vericiliğini fark ettiklerinde eli şekillendirenin ne olduğunu sormuşlar. el neye bağlıdır, el neyle bağlıdır sormuşlar. bağı düşünüp dokunmaya soyunmuşlar. soruyu anlamış, cevabı kayada hikayeyle anlatmışlar. masalları kayaya geçmiş. kocaman sert hatlı devler, narin ufacık periler yapmışlar, kayalar masal anlatmış. şekil verdikçe küçülmüş ellerindeki kaya parçaları, becerileri arttıkça daha da küçülmüşler. daha az ama daha çok şey yapmaya başlamışlar. göz görür olmuş. incelmişler.

vakit geçmiş, zaman akmış, dünya dönmüş. koca elli bir adama yetmez olmuş yaptıkları. daha da büyütmeye başlamış heykellerini. elini üstüne koyduğu kayalar büyüdükçe içinde de bir şeyler büyür, arzusu gittikçe kabarır, kabardıkça büyür, büyüdükçe adam daha da yetinemez olmuş. kocaman kayaları dağdan söküp getirmiş. çok hızlıymış eli, kimse onun gibi güçlü vurmazmış. kaçınılmaz olan, her darbeyle kayanın küçülmesi deliye çevirmeye başlamış koca eli hızlı, güçlü vuran adamı. en yüksek yerlerine tırmanır olmuş dağların, orada kayaların en büyüklerini bulmuş. aylar sürmüş indirmesi dev kayayı. koca bir delik kazıp sivri yanı içine girecek şekilde dikine yerleştirmiş onu. düşünmüş, düşünmüş. günlerce hiç konuşmadan karşısında oturmuş kayanın, bakmış. kayayla yapabileceği en büyük heykeli bulmuş, başlamış olabildiğince az vurmaya. heybetli bir heykel yapmış, daha önce kimsenin yapmadığı kadar büyük bir heykel, tüm vadiden görünecek kadar büyük. topluluktakiler gelip yakından bakmışlar heykele. adam heykelin karşısında büyülenmiş, büyüklüğüne, yaptığına hayranlıkla durmuş. sonra koca heykelin ağırlığını kaldıramamış kazdığı delik ve heykel adamın üzerine devrilmiş. adam oracıkta can vermiş. cesedi çıkarmak için kayayı kaldırmaya kimse yanaşmamış. o koca kaya koca eli hızlı, güçlü vuran adama mezar taşı olmuş.

Hiç yorum yok: